Kadınlık kompleksi hakkında bilgiler
1 sayfadaki 1 sayfası
Kadınlık kompleksi hakkında bilgiler
Aslında bana göre, kompleksi olmayan ne kadın nede erkek yoktur. Şimdi erkekleri bir kenara alalım ve kadınlık kompleksleri hakkında biraz bilgi sahibi olalım Melek‘ler.
Küçük kız çocuğunda Oidipus kompleksi erkek çocuğundakinden daha değişik bir biçimde belirlenir Bazen gelişiminin bu evresi dramatik bir biçime bürünebilir. Gerçekten de, babasını ele geçermeye çalışırken, yönelmiş olduğu ilk sevgi olan annesine ihanet ettiği duygusuna kapılır; onu terketmekle ilk ihaneti, ona ait olan birşeyi ele geçirmeye çalışmakla da ikinci ihaneti işlediğini düşünür. Annesine karşı duyduğu saldırganlık ve sevgi karışımı duygu aynı zamanda iki yönde gelişir. Bir yandan, annesine dişilik modeli olarak gereksinme duyar ama bununla birlikte babasını ele geçirmek için onu bir kenara itmek ister, öte yandan, sevgisi konu değiştirir ve anne sevgisi baba sevgisine dönüşür. Duygulardaki bu çelişki kız çocuğundaki Oidipus kompleksine çoğu zaman erkek çocuğundakinden daha önemli bir görünüm verir. Annesine karşı duyduğu temiz sevgiyi korumak için sürdürdüğü iç mücadele sırasında, rakibine karşı beslediği düşmanca eğilimlerini bastırır. Bu zorunluluk kız çocuğunu erkek çocuklardan daha pasif olmaya iten etkenlerden biridir. Dış dünyaya göre kendi saldırganlıklarını bastırma en azından kendi içgüdülerini denetlemeyi sağlar. Küçük kızın özel durumu, erkek kadın ilişkileri konusundaki görüşünde bazı başka önemli sonuçlar da doğurur. Baba kızı tarafından erkekliğin simgesi olarak düşünülür ve idealleştirilir. Babasıyle erkek çocuğa oranla daha az oyun oynayan kız çocuk, erkek psikolojisini öğrenemez. Oysa erkek çocuk, annesi aracılığıyle kadınları daha yakından tanı mayı başarır. İşte bu nedenle genç kızlar evlenecekleri erkeği gerçeğe çok uzak bir biçimde düşlerler; çünkü bu konudaki bilgileri yetersizdir. Babayı idealleştirme ciddi düş kırıklıklarına yol açabilir. Evlendikten sonra, kocalarını ideallerinde yaşattıkları tiplerden çok farklı bulurlar. Babaları, onların gözünde ideal nitelikler taşıyan bir kişi olduğundan, evlendikleri erkek bu yetkinliğe ulaşmaktan uzaktır. Böyle bir düş kırıklığı bazen kocalarını hor görmelerine, hatta ondan nefret etmelerine yol açar. Böyle olunca, kocalarına ne duygusal yönden ne de cinsel yönden bağlanırlar.
Gerçeği söylemek gerekirse, günümüzde bu tür tepkiler gittikçe azalmaktadır. Çocuğun ana babasıyle ilişkilerinde olduğu gibi, erkek kadın ilişkilerinde de önemli değişmeler olmuştur. Cinsiyetlerin eşitliği yönündeki gelişmeler ve aile içinde sorumlulukların daha dengeli bir biçimde paylaşılması, psikolojinin temel verilerini önemli ölçüde değiştirmektedir. Kadınlar eskiden erkeklere tanınan bazı ayrıcalıkların kendilerine de tanınmasını istemişler ve bunların bazılarını elde etmeyi başarmışlardır. Ancak bu başarının, otoritelerinin bir bölümünü yitirmeyi güç kabul eden bazı erkeklerde ruhsal bozukluklara yol açtığı görülmüştür.
Kadınlar, tarih boyunca birçok kez toplumsal durumlarına başkaldırmayı dene mislerdir. Yaşadığımız yüzyılın başından beri bu tepkiyi giderek sertleştirmişler ve özellikle batı ülkelerinde toplum yaşamında önemli haklar ve görevler elde etmeyi başarmışlardır. Bugün, kadınlar iktisat alanındaki çalışmalara olduğu kadar, kamu yaşamına da katılmaktadırlar.
Birçok alanlarda eşitlik elde etmeyi başarmışlar, bu eşitliği her alanda genişletme çabalarına girişmişlerdir. Bununla birlikte, bu evrim kimi kadınların bilinçaltında da olsa penisleri bulunmadığı, gerekçesiyle kendilerini erkeklerden daha alt düzeyde varsaymalarına engel olmamaktadır, öte yandan, dünyanın her yanında yürütülmekte olan uygulamalı psikoloji incelemeleri cinsiyetleri birbirini tamamladığı gerçeğinin gözden kaçırılmaması gerektiğini doğrulamaktadır Erkek ile kadın birbirlerine göre ne üstün ne de aşağı durumdadırlar; ancak, aralarında yine de farklar vardır. Dengeli ve uyumlu bir toplum yaratmak için, bu gerçeğin göz önüne alınması ge rekir.
Freud’ün araştırmalarını yürüttüğü devir de, eşitlik sorunu henüz ortaya atılmamıştı. Psikanaliz yönteminin yaratıcısı çağının insanlarındaki psikolojik yapıları incelerken her şeyden önce içinde bulunduğu zamanın koşullarını ele alıyordu. Çağdaş toplumların daha sonra geçirdikleri bazı değişimleri önceden bilme olanağı yoktu. Bu nedenle Freud’ün kadınları pasif, cinsel yönden içlerine kapanık, özellikle anneliğe yönelik ve baba otoritesine saygılı gösteren geleneksel şemayı genellikle doğru olarak kabul etmiş olması şaşırtıcı değildir. Freud’ün kadınlardaki hadım edilme kompleksini ele alış biçimi, çoğu zaman bu durumundan kurtulmak için bütün cinselliğini kullanan histerik bir kadın görüntüsü yaratıyordu. Avusturyalı psikiyatri uzmanının bundan çıkardığı sonuçlara göre, peşin yargıların tutsağı olan kadının bu yargılardan kurtulması zordu. O devirde, kadınlarda sinir bozuklukları yaygın olduğu halde Freud bunun nedeninin hoşgörü sınırlarını aşan kadın erkek ilişkilerindeki gerilim olduğunu açıkça görememişti. Freud’e göre, küçük kız erkeklerle olan farkının giderilmesinin olanaksızlığını anlayınca, mastürbasyonla zevk sağlama yolunu bulur. Klitorisi erkek cinsel organının yerini tutan bir organ olarak değerlendirir. Daha sonra, ergin yaşa ge linçe, zevk sağlamak için başka yollar aramağa başlar. Gerçekten de, Freud ka dinin cinselliğinin en uç noktasının annelik içgüdüsü olduğunu ileri sürer.Çocuğun yetişkin kadında penisin yerini alacağını ve zevkin giderek klitoristen dölyoluna doğru yer değiştireceğini, böylece kadının artık mastürbasyondan değil de, çocuk dünyaya getirme olanağı sağlayan cinsel birleşmeden zevk alacağını belirtir.
Freud’den bu yana kadının cinselliği konusunda yapılan sayısız incelemeler kadınların büyük bir çoğunluğunun cinsel etkinliğin klitoris aşamasında kalmakta olduğunu, yani klitorisleri uyarıl-madikça cinsel doyuma ulaşamadıklarını göstermiştir. Kadın cinselliğindeki bu özellik ancak kadının durumuyla açıklanabilir. Kadında binlerce yıldan beri süren cinsel koşullanma süreci, zevke değil, çocuk doğurma, yani üreme etkin ligine dönüktür.
Gerçekten de Masters ve Johnson tarafından bilimsel bir biçimde yürütülen gözlemler, klitorisin kadın zevkinin en duyarlı noktası olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu araştırmaların sonuçlarına göre, dölyolu sinir uçları bakımından fa kirdir ve bu yüzden de zevk sağlama gücü çok düşüktür. Bu durumda, kadınlardaki cinsel soğukluk, aynı yollardan hem üreme işlevlerini yerine getirmesinin, hem de zevk sağlamasının fizyolojik açıdan neredeyse olanak dışı olmasına bağlanabilir.
Kadındaki bu koşullanmanın yüzyıllar boyunca nasıl sürüp gittiği merak konusudur. Son incelemeler, kadının çok seyrek olarak gerçek bir eş gibi davrandığını, çoğunlukla aile ya da toplum içinde üstün varlık niteliğini sürdüren erkeğin cinsel zevk aracı gibi davranmakta oldu ğunu doğrulamaktadır.
Küçük kız çocuğunda Oidipus kompleksi erkek çocuğundakinden daha değişik bir biçimde belirlenir Bazen gelişiminin bu evresi dramatik bir biçime bürünebilir. Gerçekten de, babasını ele geçermeye çalışırken, yönelmiş olduğu ilk sevgi olan annesine ihanet ettiği duygusuna kapılır; onu terketmekle ilk ihaneti, ona ait olan birşeyi ele geçirmeye çalışmakla da ikinci ihaneti işlediğini düşünür. Annesine karşı duyduğu saldırganlık ve sevgi karışımı duygu aynı zamanda iki yönde gelişir. Bir yandan, annesine dişilik modeli olarak gereksinme duyar ama bununla birlikte babasını ele geçirmek için onu bir kenara itmek ister, öte yandan, sevgisi konu değiştirir ve anne sevgisi baba sevgisine dönüşür. Duygulardaki bu çelişki kız çocuğundaki Oidipus kompleksine çoğu zaman erkek çocuğundakinden daha önemli bir görünüm verir. Annesine karşı duyduğu temiz sevgiyi korumak için sürdürdüğü iç mücadele sırasında, rakibine karşı beslediği düşmanca eğilimlerini bastırır. Bu zorunluluk kız çocuğunu erkek çocuklardan daha pasif olmaya iten etkenlerden biridir. Dış dünyaya göre kendi saldırganlıklarını bastırma en azından kendi içgüdülerini denetlemeyi sağlar. Küçük kızın özel durumu, erkek kadın ilişkileri konusundaki görüşünde bazı başka önemli sonuçlar da doğurur. Baba kızı tarafından erkekliğin simgesi olarak düşünülür ve idealleştirilir. Babasıyle erkek çocuğa oranla daha az oyun oynayan kız çocuk, erkek psikolojisini öğrenemez. Oysa erkek çocuk, annesi aracılığıyle kadınları daha yakından tanı mayı başarır. İşte bu nedenle genç kızlar evlenecekleri erkeği gerçeğe çok uzak bir biçimde düşlerler; çünkü bu konudaki bilgileri yetersizdir. Babayı idealleştirme ciddi düş kırıklıklarına yol açabilir. Evlendikten sonra, kocalarını ideallerinde yaşattıkları tiplerden çok farklı bulurlar. Babaları, onların gözünde ideal nitelikler taşıyan bir kişi olduğundan, evlendikleri erkek bu yetkinliğe ulaşmaktan uzaktır. Böyle bir düş kırıklığı bazen kocalarını hor görmelerine, hatta ondan nefret etmelerine yol açar. Böyle olunca, kocalarına ne duygusal yönden ne de cinsel yönden bağlanırlar.
Gerçeği söylemek gerekirse, günümüzde bu tür tepkiler gittikçe azalmaktadır. Çocuğun ana babasıyle ilişkilerinde olduğu gibi, erkek kadın ilişkilerinde de önemli değişmeler olmuştur. Cinsiyetlerin eşitliği yönündeki gelişmeler ve aile içinde sorumlulukların daha dengeli bir biçimde paylaşılması, psikolojinin temel verilerini önemli ölçüde değiştirmektedir. Kadınlar eskiden erkeklere tanınan bazı ayrıcalıkların kendilerine de tanınmasını istemişler ve bunların bazılarını elde etmeyi başarmışlardır. Ancak bu başarının, otoritelerinin bir bölümünü yitirmeyi güç kabul eden bazı erkeklerde ruhsal bozukluklara yol açtığı görülmüştür.
Kadınlar, tarih boyunca birçok kez toplumsal durumlarına başkaldırmayı dene mislerdir. Yaşadığımız yüzyılın başından beri bu tepkiyi giderek sertleştirmişler ve özellikle batı ülkelerinde toplum yaşamında önemli haklar ve görevler elde etmeyi başarmışlardır. Bugün, kadınlar iktisat alanındaki çalışmalara olduğu kadar, kamu yaşamına da katılmaktadırlar.
Birçok alanlarda eşitlik elde etmeyi başarmışlar, bu eşitliği her alanda genişletme çabalarına girişmişlerdir. Bununla birlikte, bu evrim kimi kadınların bilinçaltında da olsa penisleri bulunmadığı, gerekçesiyle kendilerini erkeklerden daha alt düzeyde varsaymalarına engel olmamaktadır, öte yandan, dünyanın her yanında yürütülmekte olan uygulamalı psikoloji incelemeleri cinsiyetleri birbirini tamamladığı gerçeğinin gözden kaçırılmaması gerektiğini doğrulamaktadır Erkek ile kadın birbirlerine göre ne üstün ne de aşağı durumdadırlar; ancak, aralarında yine de farklar vardır. Dengeli ve uyumlu bir toplum yaratmak için, bu gerçeğin göz önüne alınması ge rekir.
Freud’ün araştırmalarını yürüttüğü devir de, eşitlik sorunu henüz ortaya atılmamıştı. Psikanaliz yönteminin yaratıcısı çağının insanlarındaki psikolojik yapıları incelerken her şeyden önce içinde bulunduğu zamanın koşullarını ele alıyordu. Çağdaş toplumların daha sonra geçirdikleri bazı değişimleri önceden bilme olanağı yoktu. Bu nedenle Freud’ün kadınları pasif, cinsel yönden içlerine kapanık, özellikle anneliğe yönelik ve baba otoritesine saygılı gösteren geleneksel şemayı genellikle doğru olarak kabul etmiş olması şaşırtıcı değildir. Freud’ün kadınlardaki hadım edilme kompleksini ele alış biçimi, çoğu zaman bu durumundan kurtulmak için bütün cinselliğini kullanan histerik bir kadın görüntüsü yaratıyordu. Avusturyalı psikiyatri uzmanının bundan çıkardığı sonuçlara göre, peşin yargıların tutsağı olan kadının bu yargılardan kurtulması zordu. O devirde, kadınlarda sinir bozuklukları yaygın olduğu halde Freud bunun nedeninin hoşgörü sınırlarını aşan kadın erkek ilişkilerindeki gerilim olduğunu açıkça görememişti. Freud’e göre, küçük kız erkeklerle olan farkının giderilmesinin olanaksızlığını anlayınca, mastürbasyonla zevk sağlama yolunu bulur. Klitorisi erkek cinsel organının yerini tutan bir organ olarak değerlendirir. Daha sonra, ergin yaşa ge linçe, zevk sağlamak için başka yollar aramağa başlar. Gerçekten de, Freud ka dinin cinselliğinin en uç noktasının annelik içgüdüsü olduğunu ileri sürer.Çocuğun yetişkin kadında penisin yerini alacağını ve zevkin giderek klitoristen dölyoluna doğru yer değiştireceğini, böylece kadının artık mastürbasyondan değil de, çocuk dünyaya getirme olanağı sağlayan cinsel birleşmeden zevk alacağını belirtir.
Freud’den bu yana kadının cinselliği konusunda yapılan sayısız incelemeler kadınların büyük bir çoğunluğunun cinsel etkinliğin klitoris aşamasında kalmakta olduğunu, yani klitorisleri uyarıl-madikça cinsel doyuma ulaşamadıklarını göstermiştir. Kadın cinselliğindeki bu özellik ancak kadının durumuyla açıklanabilir. Kadında binlerce yıldan beri süren cinsel koşullanma süreci, zevke değil, çocuk doğurma, yani üreme etkin ligine dönüktür.
Gerçekten de Masters ve Johnson tarafından bilimsel bir biçimde yürütülen gözlemler, klitorisin kadın zevkinin en duyarlı noktası olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu araştırmaların sonuçlarına göre, dölyolu sinir uçları bakımından fa kirdir ve bu yüzden de zevk sağlama gücü çok düşüktür. Bu durumda, kadınlardaki cinsel soğukluk, aynı yollardan hem üreme işlevlerini yerine getirmesinin, hem de zevk sağlamasının fizyolojik açıdan neredeyse olanak dışı olmasına bağlanabilir.
Kadındaki bu koşullanmanın yüzyıllar boyunca nasıl sürüp gittiği merak konusudur. Son incelemeler, kadının çok seyrek olarak gerçek bir eş gibi davrandığını, çoğunlukla aile ya da toplum içinde üstün varlık niteliğini sürdüren erkeğin cinsel zevk aracı gibi davranmakta oldu ğunu doğrulamaktadır.
Similar topics
» gelinlik seçimi hakkında
» genel sağlık
» düğün gününüde giyeceğiniz iç çamışırı ve seçimi hakkında tüyolar
» genel sağlık
» düğün gününüde giyeceğiniz iç çamışırı ve seçimi hakkında tüyolar
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz