BİR AŞK HİKAYESİ
1 sayfadaki 1 sayfası
BİR AŞK HİKAYESİ
Lise okuyan herkes muhakkak evlilik hayalleri kurmuştur, benimki de öyle bişeydi işte geçip gitmişti ama geçenlerde aklıma geldi baktım bloga yazacak bişey de yok, ben de oturup beynimin en arka raflarında bulunan çekmeceleri kurcalayıp bu yazıyı yazmıştım. Umarım beğenirsiniz.
Önce arkadaşı ile tanışmıştım, üstü şişhane altı şehane tipi kızlardandı hafif, en azından o kendini öyle zannediyordu. Lisede aynı servisteydik, şıpsevdi değilim, ondan sadece hoşlanmıştım, laklak yaparken iki laf arasında çıkma teklif ettim. Şok oldu biraz, ertesi gün telefonu mu uzatıp evet mi hayır mı diye sordum. Tamam dedi, telefon numarasını yazdı. Keşke hiç bulaşmasaydım, mesajlaşmaya başladık. Bir kaç gün sonra yine bir toplu laklak sırasında, bir arkadaşı telefonu mu istedi, müziklere bakacakmış güya. Ardından, git yanımızdan diye bir çığlık duydum, hala beynimde sedalanır o ses. Ne oldu? Demeye kalmadan, telefonu gözüme soktu. Bu ne? Diye. Sormadan mesajlarıma bakmış. Telefonda terk etmek üzere olduğum bir kızın mesajlarını görmüş, hem de içli dışlı mesajlar.
Haklıydılar aslında, benim ki mosmor olmuştu. Gerçi hiç umrumda değildi ama, aldatılmış bir kızın şerri kötü oluyormuş. Ben onunla konuşurken filan yanında bir kız arkadaşı vardı hep. En iyi dostlarındandı, onunla ve başka bir arkadaşıyla gezerlerdi lisede. İlk zamanlar onun yüzüne bile bakmazdım, arkadaşlarını çok görüyordum ama, saç renklerini sorsaydınız, bilemezdim.
Aradan bir kaç hafta geçti, kızın yan yan bakıp, saçını düzeltmesini izliyordum, bıyık altı gülerek. Benim gibi bir kızı nasıl kaybetdin, havasına giriyordu. Ben lise ikiyi okuyordum o zamanlar, bir gün sınıfa nöbetçi öğrenci girdi, kapıyı açtığı saniyeler benim için saatler gibi geçti, bir yardım kampanyası için zarf dağıtmaya gelmişti, arkadaşlar, sanki okulun zamparasıymışım gibi “Oo memo, memoo.” Dediler. İlk defa kızarmıştım. Nöbetçi kız bize zarf vermek için geldiğin de, bir espiri yaptım ama hiç oralı olmadı, tersledi beni. Çıkarken çınlayan kapı sesi, tokat gibi geldi bana.
Derste çok düşündüm, acaba aşık mı oldum diye. Kendimi kandırdım bir kaç gün, arkadaşımla paylaştım derdimi sonra. Bir kız arkadaşımla paylaşınca da olan oldu. Ayarlayalım lafları uçuştu havada, ben de dünden razıyım zaten. Onunla bir sınıfta buluşmak istediğimi, ilettim kendisine ve söz konusu sınıfa gittim iki samimi arkdaşımla. Öğle tenefüsüydü. Koridor kalabalıklaştı, bir taraf benim arkadaşlarım, diğer taraf onunkiler.
Sınıfta beklemeye başladım, bir kaç defa kapıya geldi kız arkadaşları ile ve döndü. Kapıdan bir kız arkadaşım girdi, “Boşver bu kızı, kim ki?” Dedi. Ama gönül bu, beklemeye devam ettim, lavaboda makyaj vs. yaptığı söylediler. Çok uzun sürmüştü, dayanamadım açtım kapıyı çıktım dışarı, herkesin gözü önünde. Sessiz adımlarla uzaklaştım. Belki de gelecekti kim bilir?
Anlattığım vakadan sonra, birbirimizi gördüğüzme kaçışıyorduk, ayrı köşelere. Yanındaki arkadaşları gülüyordu biraz, o ise sinirleniyordu.
Düşünmeye başladım, nasıl olacak bu iş diye. MSN adresini alırsam, konuşabiliriz belki umudu doğdu içimde, ama çok yazılı kağıt parçası göndermeme rağmen, alamadım. Bir hafta sonra bir arkadaşım buldu, sağolsun. MSN’e girdim ekledikten sonra beklemeye başladım. Oturum açtı, heyecanlandım. Selam yazdım, ilk defa bir kızla yazışırken ellerim titriyordu. İlk konuşmamız sert geçmişti, ben heyecandan kalp krizi geçirmek üzereydim. Konuşma bittiğinde deliye dönmüştüm o hırsla, Zalime Hitaben adlı şiirimi yazdım. Hakaretname gibi bir yazı olmuştu, ertesi gün ona gönderdim altına imzamı atıp, üzerine de zalime hitaben ilk ve son mektup yazmıştım. Ama son değildi.
Yaklaşık bir hafta ona kırgındım lakin her an onu düşünüyordum. Rüyalarımdan çıkmıyordu, onlu hayaller kuruyordum kendimce, çok zor biriydi, ondan başkasını görmezdi gözüm, ondan başkası için olmazdı sözüm. Gel zaman git zaman sürekli şiirler yazıp ona gönderiyordum. Arkadaşlarımın alay konusu olmuştum ama ne yazar. Aşktı bu aşk.
Bir kaç defa daha yazıştık, hepside hüsranla bitti. Kırk yıl düşünüpte yazamayacağım şiirler yazdım onun için, gönderdikledim, yazdıklarım yanında bir hiçti. Her teklifimi reddediyordu, üzüntüden perişan olmuştum. Onu görmeden geçen hafta sonları, bana azaptı. Ruhumu esir almıştı sanki, dili kesilimiş bülbül gibiydim.
Resimlerini aramaya başladım, arkadaşlarının MSN alanlarını araştırdım, balık etli bir arkadaşınınkinde yaklaşık yirmi adet fotoğrafını buldum. Telefonuma bile yüklemiştim resimleri, bakmadan duramıyordum. Telefon ekranın sönmesi, içimi karartıyordu. Bazen dalıp gidiyordum başka alemlere, uzun, çok uzun, sessiz yollardan.
Tekliflerimi neden reddeddiğini düşünmeye başladım, bir gün derste başkasını sevdiğini söylediler. Başıma ağrılar girdi, izin alıp çıktım, lavaboya gittim yüzümü yıkadıktan sonra pencereden dışarıyı seyrettim. Neden ben, neden kelimeleri kendi kendine çıkıyordu ağzımdan. Duvara yaslandım, uzun bir müddet düşündüm. Topla kendini dedim, kendime. Aynada baktığım kişi ben değildim o an.
Bir yolunu bulup, ona, neden birini sevdiğini bana söylemedin? Ben sevdalının arkasından koşacak, bir şerefsiz değilim, dedim. Öyle birşey yok, olsa bile niye söylemeyeyim senden mi çekineceğim, dedi. Bu cevaba üzülsemiydim sevinsemiydim bilemedim. O gece de gözüm açık uyudum.
Yar yüz vermeyince, aşık yüzü gülmezmiş. Somurtkan biri olmuştum, o kimseyi sevmiyorum dese de, bir gün sınıfa girerken söz konusu çocuğa nasıl baktığını gördüm, Allah düşmanıma böyle acı çektirmesin, dedim yine kendime. Sinir küpü olmuştum, bir kız için, birini dövdüğüm duyulsaydı, hem okuldaki öğretmenlere hemde çevreme, rezil olurdum. Kendimi zor zaptediyordum.
Okul kapanana kadar 5-6 ay sürdü, tatilde onu unutmayı istiyordum, imkanlı olsa da, imkansız bir hayale dönüşmüştü sevgim. Başka kızlarla ilgilensem de anladım ki, ruh yalnız bir kere evleniyormuş. Serviste tanıştığım kızın en iyi arkadaşıydı. Onunla dalga geçtiğimi biliyordu, üstelik ona gıcıklık olsun diye, en yakın başka bir arkadaşına da teklif vermiştim, lakin o biz arkadaş değilmiydik edebiyatları yaptı. Gerçi evet deseydi bile, umrumda değildi. Bunları yaptıktan sonra gurur yaptı herhalde.
Öyle tatlı bir belaydı ki, yıl sonu karneme bile yansımıştı. Yıl sonu geldiğinde, artık kurtuldum galiba diye düşündüm. Bu sefer gerçekten kurtulmuştum. Yüzüm gülmeye başlamıştı, ben yine eski ben olmuştum. Eski hayallerim canlandı, mühendislik okuyup, yurt dışına çıkacaktım. Büyük hayaller, imkan da vardı, kendimi toparlayınca amaçlarım için çalışmaya devam ettim. Zaten kendimi bildim bileli ticaretin içindeydim, patronların arasında büyüdüm. iş hayatında deneyimim vardı.
Başlamadan biten bir aşk ve dul bir ruh kaldı, ondan bana sadece… Acı tecrübeler tek kazancım, rüzgarın çığlıkları ise tek şahidimdi. Yeni yelkenler açtım artık dünyaya, arkama bakmadan ilerliyorum…
Mehmet Ali ARSLAN
Not: Bu yazı tamamen hayal ürünüdür
Önce arkadaşı ile tanışmıştım, üstü şişhane altı şehane tipi kızlardandı hafif, en azından o kendini öyle zannediyordu. Lisede aynı servisteydik, şıpsevdi değilim, ondan sadece hoşlanmıştım, laklak yaparken iki laf arasında çıkma teklif ettim. Şok oldu biraz, ertesi gün telefonu mu uzatıp evet mi hayır mı diye sordum. Tamam dedi, telefon numarasını yazdı. Keşke hiç bulaşmasaydım, mesajlaşmaya başladık. Bir kaç gün sonra yine bir toplu laklak sırasında, bir arkadaşı telefonu mu istedi, müziklere bakacakmış güya. Ardından, git yanımızdan diye bir çığlık duydum, hala beynimde sedalanır o ses. Ne oldu? Demeye kalmadan, telefonu gözüme soktu. Bu ne? Diye. Sormadan mesajlarıma bakmış. Telefonda terk etmek üzere olduğum bir kızın mesajlarını görmüş, hem de içli dışlı mesajlar.
Haklıydılar aslında, benim ki mosmor olmuştu. Gerçi hiç umrumda değildi ama, aldatılmış bir kızın şerri kötü oluyormuş. Ben onunla konuşurken filan yanında bir kız arkadaşı vardı hep. En iyi dostlarındandı, onunla ve başka bir arkadaşıyla gezerlerdi lisede. İlk zamanlar onun yüzüne bile bakmazdım, arkadaşlarını çok görüyordum ama, saç renklerini sorsaydınız, bilemezdim.
Aradan bir kaç hafta geçti, kızın yan yan bakıp, saçını düzeltmesini izliyordum, bıyık altı gülerek. Benim gibi bir kızı nasıl kaybetdin, havasına giriyordu. Ben lise ikiyi okuyordum o zamanlar, bir gün sınıfa nöbetçi öğrenci girdi, kapıyı açtığı saniyeler benim için saatler gibi geçti, bir yardım kampanyası için zarf dağıtmaya gelmişti, arkadaşlar, sanki okulun zamparasıymışım gibi “Oo memo, memoo.” Dediler. İlk defa kızarmıştım. Nöbetçi kız bize zarf vermek için geldiğin de, bir espiri yaptım ama hiç oralı olmadı, tersledi beni. Çıkarken çınlayan kapı sesi, tokat gibi geldi bana.
Derste çok düşündüm, acaba aşık mı oldum diye. Kendimi kandırdım bir kaç gün, arkadaşımla paylaştım derdimi sonra. Bir kız arkadaşımla paylaşınca da olan oldu. Ayarlayalım lafları uçuştu havada, ben de dünden razıyım zaten. Onunla bir sınıfta buluşmak istediğimi, ilettim kendisine ve söz konusu sınıfa gittim iki samimi arkdaşımla. Öğle tenefüsüydü. Koridor kalabalıklaştı, bir taraf benim arkadaşlarım, diğer taraf onunkiler.
Sınıfta beklemeye başladım, bir kaç defa kapıya geldi kız arkadaşları ile ve döndü. Kapıdan bir kız arkadaşım girdi, “Boşver bu kızı, kim ki?” Dedi. Ama gönül bu, beklemeye devam ettim, lavaboda makyaj vs. yaptığı söylediler. Çok uzun sürmüştü, dayanamadım açtım kapıyı çıktım dışarı, herkesin gözü önünde. Sessiz adımlarla uzaklaştım. Belki de gelecekti kim bilir?
Anlattığım vakadan sonra, birbirimizi gördüğüzme kaçışıyorduk, ayrı köşelere. Yanındaki arkadaşları gülüyordu biraz, o ise sinirleniyordu.
Düşünmeye başladım, nasıl olacak bu iş diye. MSN adresini alırsam, konuşabiliriz belki umudu doğdu içimde, ama çok yazılı kağıt parçası göndermeme rağmen, alamadım. Bir hafta sonra bir arkadaşım buldu, sağolsun. MSN’e girdim ekledikten sonra beklemeye başladım. Oturum açtı, heyecanlandım. Selam yazdım, ilk defa bir kızla yazışırken ellerim titriyordu. İlk konuşmamız sert geçmişti, ben heyecandan kalp krizi geçirmek üzereydim. Konuşma bittiğinde deliye dönmüştüm o hırsla, Zalime Hitaben adlı şiirimi yazdım. Hakaretname gibi bir yazı olmuştu, ertesi gün ona gönderdim altına imzamı atıp, üzerine de zalime hitaben ilk ve son mektup yazmıştım. Ama son değildi.
Yaklaşık bir hafta ona kırgındım lakin her an onu düşünüyordum. Rüyalarımdan çıkmıyordu, onlu hayaller kuruyordum kendimce, çok zor biriydi, ondan başkasını görmezdi gözüm, ondan başkası için olmazdı sözüm. Gel zaman git zaman sürekli şiirler yazıp ona gönderiyordum. Arkadaşlarımın alay konusu olmuştum ama ne yazar. Aşktı bu aşk.
Bir kaç defa daha yazıştık, hepside hüsranla bitti. Kırk yıl düşünüpte yazamayacağım şiirler yazdım onun için, gönderdikledim, yazdıklarım yanında bir hiçti. Her teklifimi reddediyordu, üzüntüden perişan olmuştum. Onu görmeden geçen hafta sonları, bana azaptı. Ruhumu esir almıştı sanki, dili kesilimiş bülbül gibiydim.
Resimlerini aramaya başladım, arkadaşlarının MSN alanlarını araştırdım, balık etli bir arkadaşınınkinde yaklaşık yirmi adet fotoğrafını buldum. Telefonuma bile yüklemiştim resimleri, bakmadan duramıyordum. Telefon ekranın sönmesi, içimi karartıyordu. Bazen dalıp gidiyordum başka alemlere, uzun, çok uzun, sessiz yollardan.
Tekliflerimi neden reddeddiğini düşünmeye başladım, bir gün derste başkasını sevdiğini söylediler. Başıma ağrılar girdi, izin alıp çıktım, lavaboya gittim yüzümü yıkadıktan sonra pencereden dışarıyı seyrettim. Neden ben, neden kelimeleri kendi kendine çıkıyordu ağzımdan. Duvara yaslandım, uzun bir müddet düşündüm. Topla kendini dedim, kendime. Aynada baktığım kişi ben değildim o an.
Bir yolunu bulup, ona, neden birini sevdiğini bana söylemedin? Ben sevdalının arkasından koşacak, bir şerefsiz değilim, dedim. Öyle birşey yok, olsa bile niye söylemeyeyim senden mi çekineceğim, dedi. Bu cevaba üzülsemiydim sevinsemiydim bilemedim. O gece de gözüm açık uyudum.
Yar yüz vermeyince, aşık yüzü gülmezmiş. Somurtkan biri olmuştum, o kimseyi sevmiyorum dese de, bir gün sınıfa girerken söz konusu çocuğa nasıl baktığını gördüm, Allah düşmanıma böyle acı çektirmesin, dedim yine kendime. Sinir küpü olmuştum, bir kız için, birini dövdüğüm duyulsaydı, hem okuldaki öğretmenlere hemde çevreme, rezil olurdum. Kendimi zor zaptediyordum.
Okul kapanana kadar 5-6 ay sürdü, tatilde onu unutmayı istiyordum, imkanlı olsa da, imkansız bir hayale dönüşmüştü sevgim. Başka kızlarla ilgilensem de anladım ki, ruh yalnız bir kere evleniyormuş. Serviste tanıştığım kızın en iyi arkadaşıydı. Onunla dalga geçtiğimi biliyordu, üstelik ona gıcıklık olsun diye, en yakın başka bir arkadaşına da teklif vermiştim, lakin o biz arkadaş değilmiydik edebiyatları yaptı. Gerçi evet deseydi bile, umrumda değildi. Bunları yaptıktan sonra gurur yaptı herhalde.
Öyle tatlı bir belaydı ki, yıl sonu karneme bile yansımıştı. Yıl sonu geldiğinde, artık kurtuldum galiba diye düşündüm. Bu sefer gerçekten kurtulmuştum. Yüzüm gülmeye başlamıştı, ben yine eski ben olmuştum. Eski hayallerim canlandı, mühendislik okuyup, yurt dışına çıkacaktım. Büyük hayaller, imkan da vardı, kendimi toparlayınca amaçlarım için çalışmaya devam ettim. Zaten kendimi bildim bileli ticaretin içindeydim, patronların arasında büyüdüm. iş hayatında deneyimim vardı.
Başlamadan biten bir aşk ve dul bir ruh kaldı, ondan bana sadece… Acı tecrübeler tek kazancım, rüzgarın çığlıkları ise tek şahidimdi. Yeni yelkenler açtım artık dünyaya, arkama bakmadan ilerliyorum…
Mehmet Ali ARSLAN
Not: Bu yazı tamamen hayal ürünüdür
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz